Hepimizin malumu olduğu üzere Güneydoğu’da bazı kentlerdeki
“öz yönetimci” terör odakları hendeklerle ve bombalarla kentleri yaşanmaz hale
getirmiş bulunuyorlar.
“Öz yönetim, güçlü yerinden yönetim, demokratik özerklik”
gibi söylemler, aslında sahiplerinin “şimdilik” dile getirmeyi sakıncalı
gördükleri “federe devlet”, “bölge yönetimi” gibi arzularının maskeleri olarak
kullanılıyor. Birçok yazar-çizer ve akademisyende ne yazık ki bu politikaya
destek veriyor. “Öz yönetim”in ne vatandaş nezdinde bir karşılığı vardır, ne de
yönetim kuramlarında. Ancak, ütopik sosyalist toplum rüyaları görenlerin
uydurdukları ve terörle baskı altına aldıkları halka umut olarak sundukları
kurgusal bir “oyalamaca” olarak değerlendirilebilir “öz yönetim…”
***
Türkiye’nin sanıyorum meşgul olması gereken ve öncelikli
konu şudur: Güneydoğu’dan hergün şehit haberleri gelirken, orada yaşayan
vatandaşlarımızın hayatı kabusa dönerken ve “şehir terörü” ile PKK, KCK, HDP
yeni bir “taktik” denemesiyle bölgeyi Türkiye’den koparmaya dönük eylem ve
söylemleri tırmandırırken, bölgedeki “belediyeler”in konumu ve işlevi nedir? “Yerelleşme,
güçlü yerel yönetim, özerk yerel yönetim” söylemleriyle, liberal sistemlerdeki belediyecilik
ne kadar bağdaşmaktadır?
10 yıldan fazladır bu konularda yazıp çiziyorum. “Yerel
yönetimlerle ilgili düzenlemeler yapılırken çok titiz ve dikkatli olunmalı,
bazı belediyeler alenen Anayasaya aykırı belediyecilik yapıyorlar, terör
örgütünü destekliyorlar” diye epey yazı yazdım. Bugün üzülerek görüyorum ki, “ayrılıkçı
belediyecilik” Türkiye’nin ve Cumhuriyetin temel değerlerine aykırı olarak
faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadırlar.
Özellikle 6360’tan sonra milyarlık bütçelerle, dev
ihalelerle, kadrolarla bölgedeki büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler
terör örgütünün neredeyse taşeronu haline gelmiş bulunuyorlar.
***
Üstelik “yerelleşme” tartışılırken, merkezi yönetimi temsil
eden “mülki idare” bazı kesimlerin hedefine konuldu. Oysa mülki idare, ülke
bütünlüğünün, kamu düzeninin ve esenliğinin sigortasıdır.
Mülki idareden asla ve asla ülkenin anayasal değerlerine,
birliğine, bütünlüğüne karşı bir davranış göremezsiniz. Devletin, toplumun
çıkarlarını önceleyen ve daha da ötesi kamu yararının gerçekleşmesi için
çalışan meslek mensuplarından teröre katkı yapılması hayal bile edilemez.
Ancak, sözde “öz yönetimci belediyeler” Güneydoğu’da alenen
terör örgütleriyle işbirliği yapmaktadırlar.
İşte bu nedenle mülki
idare güçlendirilmelidir, mülki idarecilerin moral ve motivasyonu
artırılmalıdır. Demokratik ve güçlü mülki idare sistemi için acilen reform
yapılmalıdır.
Terör olayları sürekli olarak mülki idareye ekmek gibi su
gibi ihtiyacımız olduğunu göstermektedir. Mülki
idare devlettir, kamu yararının garantisidir, bütün bir Türkiye’dir…
***
Şimdi bölgedeki belediyeciliğe dair birkaç soru sorarak, “öz
yönetimci belediyeciliğin” ilgi alanlarının ne olup ne olmadığını kamuoyunun
dikkatine sunmak istiyorum:
-
Kepenk kapatma eylemlerinde belediye personeli
esnafları dolaşarak tehdit ediyor mu?
-
Terör örgütü elemanlarının keşif çalışmaları
belediye personeli tarafından gerçekleştiriliyor mu?
-
Barikat kurulacak yerlere “belediye yol
çalışması yapacakmış gibi yapıp” terör örgütü için malzeme temin ediliyor mu?
-
Operasyon zamanlarında suları keserek vatandaşı
tahrik eden ve suçu da mülki idarecilere, devlete yükleyen belediyeler var mı?
- Belediyeye personel alımında terör örgütüne
eleman veren ailelerden seçim yapılıyor mu?
-
Devletin yanında olan korucu köylerine belediye
hizmetleri götürülüyor mu?
-
Belediyelerin açmış olduğu “meslek edindirme
kurslarında” örgüte eleman temini yapılıyor mu?
-
Belediyelerle ilgili dernek ve sendikalarda
örgüt elemanları istihdam ediliyor mu?
-
“Sosyal belediyecilik” adı altında belediyeler
örgüt propagandası yapıyor mu?
-
Kentlerde yol, sokak, cadde düzenlemeleri ve
bunlarla ilgili ekipmanlar belediyelerin elinde. Peki barikatlar kaldırılırken
ve hendekler kapatılırken bölgedeki belediyelerden “destek” alınabiliyor mu?
***
Yukarıdaki soruların hepsinin
cevabını artık herkes biliyor. Çok acı bir durum. Devletin “bütçesini” verdiği bazı
belediyeler, ne yazık ki terör örgütünün sponsoru ve destekçisi durumunda…
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir
vatandaşının burnunun kanamasını kimse istemez. Bölgedeki sivil vatandaşlar ne
yazık ki terörle mücadele esnasında büyük sıkıntı yaşıyorlar. Ancak, hümanist
görünerek, “demokrasi, özerklik, öz yönetim, öz savunma, güçlü yerinden
yönetim” gibi kavramları kullanarak bölgedeki yerel siyasetçiler, HDP
milletvekilleri, belediyeler, KCK ve uzantıları önce orada yaşayan vatandaşların
yaşamını Cehenneme çeviriyorlar ve bunu hiç de umursamıyorlar.
Buna dair bir davranış emaresi
görünmüyor. Sürekli olarak çatışma kışkırtıcılığı yapan terör örgütü uzantıları
ne yazık ki en fazla da belediyeleri kullanıyorlar.
İçişleri Bakanı Sayın Efkan
Ala’nın 17 Aralık tarihli açıklamasına göre, “862 ağır silah, 10 bin Molotof ve
10 ton patlayıcı” ele geçirilmiş. Bu yalnızca son dönemde yapılan
operasyonlardan ele geçirilenler.
***
6360 düzenlemesinden geri
dönülmelidir. Belediyeler üzerinde hukukilik ve yerindelik denetimi
yapılmalıdır. İddia edilenin aksine ne hukukilik ne de yerindelik denetimi
hiçbir biçimde Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırı değildir.
Ne yazık ki bölgedeki büyükşehir
belediyeleri de, diğer belediyeler de terör örgütünün en büyük destekçisi
durumunda. En azından medyadan yansıyan görüntüler bu fotoğrafı ortaya koymaktadır.
6360’la getirilen “bütünşehir” ya
da “mülki alan belediyeciliği” son bulmalıdır. Belediyeler, “belde” yönetimine
dönüştürülmelidir. Denizli ve Malatya gibi il merkezlerinde bütünşehir belediyeciliği
veya “özgün bir büyükşehir modeli” uygulanabilir. Ancak, mülki alan belediyeciliği
bütün kentler için önemli sorunlar üretmektedir.
Belediyelerin “anayasal ilke ve
sınırlarda” belediyecilik yapmaları için gerekli düzenleme, denetim ve
uygulamalara yoğunlaşılmalıdır.
Ve çok geç olmadan mülki idarenin
daha “güçlü, şeffaf ve etkili” olması için acil adımlar atılmalıdır.
Bölgede terörle mücadele eden,
devletin ve milletin varlık ve bekası için canını ortaya koyan asker, polis,
mülki idareci ve diğer kamu personelinin moral ve motivasyonunun
güçlendirilmesi yaşamsal bir önem taşımaktadır.
Kandan beslenen ve bölgeyi
yaşanmaz hale getirmek için çabalayan terör örgütü bölgeyi Türkiye’den koparmak
için faaliyetlerini tırmandırmayı sürdürürken, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü
için cansiperane mücadele eden kamu görevlilerine destek olmak hepimizin ödevi
ve sorumluluğudur.