11 Ekim 2014 Cumartesi

Mülki İdareyi Yeniden Düşünmek...

Kamu yönetimi 1980'lerden sonra "özel sektör yönetim teknikleri"nin etkisine
girdi. Özelleştirme, yerelleşme ve katılımcılık çok önemli bir paradigma değişimi meydana getirdi kamu yönetiminde.
Yerelleşme rüzgarları özellikle Türkiye'de 1980 sonrasında sert esti. Yerel yönetimler 1985 yılında yetki ve kaynak açısından çok güçlendirildi. Olması gereken buydu elbette. Çünkü, Avrupa'da yerel yönetim bütün hayatı kuşatıyor.
Fakat çok etkili bir kamuoyu denetimi var. Yetki veriliyor ama denetim de çok sıkı bir biçimde yerine getiriliyor. Bizde denetim çok sorunlu bir alan...

***
Yerelleşmede, bununla da yetinilmedi ve büyükşehir belediyeleri kuruldu. Önce Ankara, İstanbul, İzmir ve daha sonra bugün itibariyle 30 kentte büyükşehir belediyesi var.
Başlangıçta büyük kentlerin ulaşım, planlama ve eşgüdüm sorunlarını çözmesi için düşünüldü. İlk yıllarda oldukça da etkili oldu.
Fakat, büyükşehir belediyeleri kentlerin her derdine deva "sihirli kurumlar" olarak görüldü ve bir "büyükşehir tutkusu" oluştu siyasetçilerde...
Özellikle 2012'de çıkarılan 6360 sayılı yasa neredeyse yerel yönetimleri, daha doğrusu büyükşehir belediyelerini "kutsadı..."
Bu gelişmeye "aşırı doz yerelleşme" de diyebiliriz. Çünkü, 30+51 sistemi olarak da tanımladığım bu sistem bütün idari yapıyı, gelenekleri, kamu hizmeti sunum biçimlerini ve aktörlerini değiştirdi, hatta deyim yerindeyse alt üst etti.
30 büyükşehirde belediyelerin yetkileri "il sınırına" genişletildi... Bütçeleri artırıldı...
Şu anda 30 büyükşehirde hem ilçe belediyeleri, hem kapatılan beldeler, hem de kapatılan köyler çok büyük sorunlar yaşıyor...
***
Yeni sistem yalnızca yerel yönetim yapımızı sarsmadı, mülki idareyi de neredeyse etkisizleştirdi. Çünkü, özellikle kırsal kalkınma, güvenlik, eğitim, yatırım konularında aktif olan mülki idare bir anda etkisiz hale geldi.
Valiler ve kaymakamlar demoralize oldu, çünkü herşey "siyasi kimliğe sahip olan" belediyelerden soruluyor neredeyse...
***
Burada bir hatırlatma da yapmak isterim. Geçen yıl önemli bir siyasi isim bir ilimizde halka hitap ederken "seçilmişler halka hesap veriyor, vali veya kaymakam maaşını alıyor, yapıyorsa yapıyor, yapmıyorsa yapmıyor..."
Oysa bu cümlede çok büyük bir sorun var. Hemen her sistemde olduğu gibi Türkiye'de de hesap vermesi en kolay olanlar seçilmişler değil, atanmışlar...
Çünkü, hiyerarşik denetim, siyasal denetim, esnetilemeyecek yetki alanları ve görev tanımları belli olan mülki idareci "hesap vermiyor" demek gerçeklerle bağdaşan bir konu değil...
***
Evrende herşey denge üzerine kuruludur. Aşırı doz merkezileşmeden kurtulalım derken, aşırı doz yerelleşmeye yakalandık!
Ve bu aşırı doz yönetim sistemini komaya sokmadı, ama sokmak üzere...
Mülki idarenin yetkileri kesinlikle artırılmalı ve belediyeler karşısında bir denge mekanizması olarak korunmalı.
Mülki idare, devlettir... Devlet güven, tarafsızlık, eşitlik ve adalet demektir...
Belediyelerin ise ne yazık ki, yerel kamu hizmetlerini sunma görevlerinin dışında siyasi kimlikleri var... Denetimler çok zayıf... Her türlü siyasi ve ekonomik rantiye öncelenerek görevler yerine getiriliyor...
Hepsinden beteri bazı belediyelerin Türkiye ile sorunu olan terör örgütleriyle bağlantılı olduklarına dair algılar, mülki idarenin güçlendirilmesi gereğini fazlasıyla ortaya koymaktadır...
***
Son olarak...
Ne yazık ki ülkemiz çok acı günler yaşadı ve yaşıyor...
Terör örgütü kamu düzenini, birlikte yaşama iradesini ve toplumsal barışı tehdit ediyor...
Peki, ortalığı yakıp yıkan, insanları öldüren, emniyet mensuplarını şehit eden terör örgütüyle mücadele edilirken kamuoyu en çok kimin adını duyuyor?
Elbette vali, kaymakam, asker, polis gibi "atanmışlar"ın...
Atanmışlar kendilerini deyim yerindeyse ateşe atarak "kamu düzeni"ni sağlamaya çalışıyorlar...
Yerel yönetimlerin adını duyan var mı?
Aksine, 6360'la yetkileri iyice artırılan bazı yerel yönetimler Türkiye'nin toplumsal barışını ve kamu düzenini tehdit eden örgütlere doğrudan ve dolaylı destek vermektedirler...
En azından 6360 olmasaydı, Mardin iktidar partisinde kalacaktı ve bölgedeki huzuru bozan hareketlerin eli güçlenmeyecekti...
***
Bütün bu nedenlerden dolayı, hem büyükşehir yasasının ve modelinin yeniden düşünülmesi, hem de mülki idarenin yetkilerinin mutlaka artırılması gerekiyor...
Huzurumuz, güvenliğimiz, birliğimiz ve dirliğimiz daha çok mülki idareye, askere ve polise bağlı...
Bu kesimlerin moral ve motivasyonunu artıracak adımlar hükümet tarafından atılmalıdır...
Hem de ivedilikle...