18 Haziran 2013 Salı

MÜLKİ İDAREYE DAİR BAZI DÜŞÜNCELER



Şimdi “Taksim ve Gezi olayları siyaseti, akademiyi, sanatı, kültürü, ekonomiyi ve bilumum yaşam alanlarını
kilitlemişken böyle bir konu niye gündem olur” diye sorulabilir.
Soru haklı bir soru olur ama hayat da kurumlarıyla, süreçleriyle ve aktörleriyle devam ediyor…
Yerel yönetimlerin kendilerine aktarılan onca kaynak ve yetkiye rağmen, kurumsallaşma, hesap verme, demokratikleşme ve denetlenme konularında ağır sorunlar yaşadıklarını biliyoruz.
Belediyelere kaynak ve yetki sürekli olarak aktarılıyor ama kimse sormuyor ki, “bu aktarılan yetki ve kaynakların ne kadarını verimli, etkin ve demokratik olarak kullanıyorsun?”
Taksim krizinin en önemli boyutlarından birisini de bu oluşturuyor: Rasyonel ve demokratik karar alma ve uygulama becerisinin çok cılız olması… Katılımcı yerel siyaset yok. Her alanda "tek aktör" odaklı bir politika yapımı söz konusu...
Bu nedenle, özellikle mülki idarenin korunması ve yerel yönetimlerin özerkliği kısıtlanmadan bir “denge mekanizması” olarak güçlendirilmesi gerektiğini savunanlardanım.
Vatandaşın gözünde tarafsızlığı, adaleti, hukuku, kısaca devleti temsil eden mülki idare güçlendirilmelidir. Kaymakam ve valilerin yetkileri mutlaka artırılmalıdır.
Gerçi günümüzde siyasetin etkisinde kalmayan, siyasetin evirip çevirmediği hiçbir kurum kalmadı ama...
***
Vali ve kaymakamlar son dönemlerde çok başarılı kalkınma projelerine ve sosyal devlet uygulamalarına imza atmaktadırlar. Vali ve kaymakamların halkla daha fazla bütünleştiği bir süreci yaşıyoruz. Dünyadaki gelişmeleri iyi okuyan, teknolojik gelişmeleri izleyen, sosyal medyada sesini ve etkinliklerini duyuran mülki idarecilerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.  
Ancak, 81 vilayetin valilerinden çok başarılı olanlar olduğu gibi, çok sorunlu işlere ve söylemlere imza atan, dolayısıyla bulunduğu konumu oldukça yadırgatan birçok vali olduğunu da zaman zaman hem sosyal medyadan hem de diğer yaygın medyadan gözlemleyebiliyoruz. Bu elbette kaymakamlar için de geçerlidir. Fakat Vali vilayetin genelinde devleti temsil ettiği için sorumluluğu elbette kaymakamların sorumluluğunun toplamından fazladır…
Gerçekten de valilerimizin bazılarından gelen açıklama ve yorumlar "Zaytung" haberlerini aratmıyor bazen.
Son dönemin etkili idarecilerinden İstanbul Valisi’nin Taksim’deki kaos ve kargaşadaki yaklaşımı, gençlerle diyalog kurmaya çalışması, çağdaş bir mülki idareciye yakışan demokratik ve diyalojik bir yönetim örneğidir. Bazı tivitleri yadırgansa da, sosyal medyayı en iyi kullanan valilerden aynı zamanda İstanbul valisi...
Tanıdığım birçok başarılı ve özverili vali var. Burada tek tek isim belirtmek doğru olmaz.
Ancak, ne yazık ki kendilerini çok da yetiştirememiş ve makamın gereklerini yerine getiremeyen valilerimiz de yok değil.
Mesela, basın önünde gidip vatandaşla anlamsız tartışmalara giren veya "siyasetçilere yaranma" olarak yorumlanan ve istihza/alay konusu olan açıklamalar yapanlara sık sık medyada rastlayabiliyoruz.
Olumlu ve olumsuz birçok örnek var, ancak elbetteki olumsuz örnekleri sıralamak maharet değil.
Ne yazık ki, bu tür mülki idareci örnekleri mülki idareye çok zarar vermektedir.
***
Peki mülki idare, bizzat Bakanlık tarafından hak ettiği ilgiyi görüyor mu? Hem de mülki idare kökenli bir Bakan varken? Mülki idarecilerden bunu gerçekten öğrenmek isterdim...
Şöyle bir soru sorsam yersiz mi olur?
Mesela, kaymakamlar ile valilerin görev ilişkileri yeterince gözden geçirilebiliyor mu?
Soru şöyle de sorulabilir: Kaymakamlarla valilerin görev ilişkilerinde belirli ilkeler var mı yoksa bu ilişkilerin niteliği valiye göre değişiyor mu?
Elbette valiye göre değişen tutum, ilke, strateji olacaktır. Ancak, asgari bir standardının olması gerekmez mi?
Örneğin, siz bir ilçede kaymakamlık yapıyorsunuz ve vali bey sizin haberiniz olmadan o ilçedeki memur ve amirlerle birtakım işler yapıyor, görev veriyor, taltif ediyor vs.
Bu etkileşimin görünen yorumu şudur: Vali beyin bu davranışı kaymakamın saygınlığına ve otoritesine yönelik zayıflatıcı bir davranış biçimi olmaktan başka bir şey değildir.
Bu davranışın hiçbir biçimde çağdaş yöneticilik anlayışıyla bağdaşmadığı da açıktır.
Diğer bir soru: Kaymakam ve valiler için objektif/nesnel/tarafsız değerlendirme kriterleri var mıdır? Atama ve yükseltilmelerde "politik yakınlıklar" mı ön planda, yoksa "bireysel yetenekler/nitelikler" mi ön planda?
***
Katılımcı demokrasi yerel yönetimler için olmazsa olmaz olduğu gibi, mülki idare için de olmazsa olmazlardan birisidir.
Özellikle sistem içindeki paydaşlardan birisi olan kaymakamlarla valilerin hemen her konuyu müzakere etmesi gerekir. Eğer kaymakamlar by-pass edilirse, sorun bütün bir vilayet yönetimini etkiler.
Hem bir vilayette görev yapan kaymakamların başarısı valinin başarısı değil midir?
Kesinlikle öyledir…
***
Geleceğin valileri olma ihtimali bulunan kaymakamların valilerle etkileşimi güçlü ve açık bir iletişime dayanmalıdır.
Sonuçta bütün makamlar geçici olduğu gibi bu makamlar da geçicidir...
Ne valiler geldi geçti bu makamlardan... Bazıları hiç unutulmazken, bazılarını da kimse hatırlamıyor...
İyi bir yönetici, yönetimi altındakilerin düşünce ve duygularına değer verdiği ölçüde başarılı, güçlü ve değerlidir.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde iken Ruşen Keleş Hocamızın derslerimize davet ettiği ve her seferinde bizleri büyüleyen Efsane vali Recep Yazıcıoğlu’na rahmet dilerken, onun bir dileğini de burada tekrar etmek isterim:
"Atanmış sultanlar ve seçilmiş padişahlardan Türkiye'nin kurtulması lazım lazım. Her düzeyde katılımcı yönetimin yerleştirilmesi ve kurumsallaşması tek çözümdür..."
Demokratik süreçleri işleten, katılımcılığı benimsemiş yöneticiler gerek Türkiye’ye…
Mülkiye'de derslerimize gelen Recep Yazıcıoğlu'nu minnetle ve rahmetle anıyorum...
İstisna bir valiydi...
Her dinlediğimde farklı bir heyecan duyuyordum...
Olağanüstü bir hitabeti ve motive edici bir yaklaşımı vardı...
Ve hepsinden önemlisi hep ufuk açıcı konuşuyordu...
Her gittiği vilayette ses getiriyordu, görev yaptığı memleketlerin değerlerini dünyaya duyuruyordu...
Sözün özü, vali gibi valiydi rahmetli Recep Yazıcıoğlu...
Bir talihsiz kaza ile aramızdan ayrıldı...
Şimdi mülki idare önemli sorunlarla boğuşuyor...
Denetimsiz bir "yerel yönetim tutkusu" aldı başını gidiyor...
Kentlerde geçer akçe yalnızca "rantiye..."
Bu nedenle belediyeler karşısında mülki idarenin denge rolü güçlendirilmeli, "yönlendirici denetim" yetkisi verilmelidir...