24 Nisan 2013 Çarşamba

GÖNÜL ELÇİLERİ Mİ, GÖSTERİŞ ELÇİLERİ Mİ? (SOSYAL YÖNETİŞİM?)


Hani meşhur bir fıkra vardır: Devlet Senfoni Orkestrası Bayburt’a gider ve bir konser verir. Salona adeta zorla doldurulan Bayburtlulara muhabir sorar, “Konseri nasıl buldunuz” diye. Bayburtlu da o ünlü cevabını verir:Bayburt, Bayburt olalı böyle zulüm görmedi.



Gönül Elçileri (http://www.koruyucuaile.gov.tr/tr/html/1785/Gonul-Elcileri-Projesi-Hayata-Gecirildi) diye bir proje başlatılmış. İşte bu projeden dolayı da “mülki idare, mülki idare olalı böyle zulüm görmedi” desem kimse yadırgamaz herhalde.
Valilikler ve kaymakamlıklar seferberlik durumunda, sıkı bir yarış içine girmişler. Niçin? Bakalım kim daha fazla “gönül elçisi yazacak” yarışmasında birinci olmak için…
Çünkü Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ‘himayelerinde’ yürütülen bir proje var. Bu projenin eşgüdümünü de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin yapıyor. Bu arada Bakan Fatma Şahin en başarılı ve sempatik bulduğum bakanlar arasında, onu da not edeyim.
***
Proje önce Bakan Şahin’in Aralık 2012’de Vali eşlerini Ankara’da toplamasıyla başlıyor. Toplantıya Emine Erdoğan’da katılıyor. Vali eşleri projenin “önder” ve “yürütücüleri” olarak “görevlendiriliyor” bir anlamda… Projenin ne olduğu ve nasıl uygulanacağı konusunda bilgiler veriliyor.
Sonrasında vali eşleri de illerdeki müdür eşleriyle ve müdürlerle toplantılar yapıyorlar. Toplantıların bazılarına valiler de katılıyor. Kaymakamlar ve kaymakam eşleri de ilçelerde benzeri bir yükümlülük üstleniyorlar.
Devamında, özellikle valiler kamu görevlilerini adeta zorlayarak “bizim  ilimiz birinci olsun, daha fazla gönül elçisini biz yazalım” seferberliğine girişmişler. Gönül elçiliği gösteriş elçiliğine dönüşmüş anlaşılan…
***
Bu kadar girişten sonra “gönül elçiliği” üzerine de bir şeyler söylemek lazım herhalde. Gönül Elçiliği, özünde çok iyi düşünülmüş, ancak daha çıkış noktasında birçok yanlışla dolu bir proje. Adı dahi iğreti duruyor, olmamış. Yapılan işe uygun olmayan sözcükler kullanılmış en azından…
Bir sosyal hizmet organize ediyorsunuz ve adını gönül elçiliği koyuyorsunuz. “Gönül elçiliği” daha çok manevi bir alanı çağrıştırıyor. Mesela Mevlana’nın, Yunus’un veya Hacı Bektaş Veli’nin çağrılarında olduğu gibi… “Sosyal hizmet gönüllülüğü” farklı bir şey. Böyle de değerlendirilmeyebilir, benim de kafam karıştı. Çünkü, “gönül elçiliği”ni izah etmekte zorlandım.
Gönül Elçiliği yerine “aile dayanışması”, “sosyal yardımlaşma seferberliği”, “çocuklarımıza el uzatalım”, “kimsesiz çocukların kimsesi olalım”, “Çocuklar Bizim”, “Türkiye Gönüllüleri”, “Şehir Gönüllüleri” gibi farklı isimlendirmeler ve kampanyalarla bu iş yürütülebilirdi.
Sorunun özü burada da değil zaten, sorun uygulamadaki gösterişçilik, yozlaşma, risk ve politik kaygılarda…
***
Proje, çok doğru ve yerinde bir fikir. Sosyal yardım ve gönüllülük “vakıf geleneğimiz”de olan bir sosyal dayanışma erdeminin kurumsallaşmış hali.
Kimsesiz çocuklara ana-baba şefkati sunmak, yaşlılara, hastalara ve bütün dezavantajlı kişilere “sosyal destek” sağlamak amacıyla oluşturulmuş olan projeye kimse karşı çıkamaz, çıkmamalı…
Projenin aşamaları Bakanlığın sitesinde şöyle belirlenmiş: Koruyucu Aile, Kaliteli Yaşlanma ve Kuşaklar Arası Uyum, Engelli Hizmetlerine Erişim, Aile ve Yoksulluk, Kadın ve Güçlenme… Bu başlıklara itiraz olanağı var mı? Elbetteki, hayır!
Ama projede seçilen yöntem ve uygulama tam bir facia…
“Gönül Elçileri” projesi “koruyucu aile projesi” olarak da anlaşılıyor genelde. Kimsesiz çocuklara aile desteği sağlamak üzere yürütülüyor öncelikle. İyi de, bu ailelerin özenle seçilmesi gerekmiyor mu? Önüne gelen herkes yazılmış gibi. “Form doldur, gönül elçisi ol!” Sistemin şu an işleyiş görüntüsü bu… Hatta Bakan Şahin, e-posta ile bile gönül elçiliği için davet yazıları gönderiyor.
Türkiye’de çocuk yuvalarında kalan yaklaşık 14 bin çocuk olduğu söyleniyor. Şu an için 100 binin üzerinde vatandaş kendisini “gönül elçisi” olarak yazdırmış durumda. İsmi yazılan vatandaşların hangi işleri yaptığı ve geri dönüşlerin ne olduğu konusunda kamuoyunun aydınlatılması gerekiyor.
Devlet eliyle ve zorla “gönül elçisi” ya da “gönüllülük” olmaz, olamaz. Olursa da, “gönül” diye bir şey olmaz, başta “gösteriş” olmak üzere her türlü suistimal, suç, manipülasyon girer işin içine. Çünkü, sonuçta “koruyucu aile” seçiyorsunuz, çocukları emanet ediyorsunuz. Bu o kadar basit bir iş mi?
Kaymakam, emniyet müdürü, polis… Neredeyse bütün kamu görevlileri “gönül elçisi.” Sizce bu ne kadar sahici? Kamu görevlisi kim varsa, yapabilecekse de yapamayacaksa da bir anlamda “zorla” gönül elçisi oluyor. Çünkü, valiler böyle istiyor.
Bazı valiliklerin sayfalarında sadece memurlar ve milli eğitim mensuplarından seçilen “gönül elçileri”nin fotoğrafları yer alıyor.
Bazı illerde, evde bakım hizmeti alanlar bile kendilerini gönül elçisi yazdırıyor imiş.
Kırklareli Valiliği’nin web sayfası açılır açılmaz, “ilimizin gönül elçisi olmak ister misiniz?” sorusu çıkıyor.http://www.gonulelcileri.gov.tr/index.php?sf=basvuru&k=38 Valiliklerin bu konuda örgütlenmesi muhteşem. Ana sayfada “gönül elçileri yarışması”nın verileri yer alıyor. “En gönüllü Şehirler” başlığıyla verilmiş. Buna göre Mersin, 25.580’le birinci, Kırklareli 22.568’le ikinci ve Çorum 18.139’la üçüncü… Mersin’i bilmemde Kırklareli gibi küçük bir il için bu rakamlar müthiş… Bu rakamlar akla, mantığa, ilme, fenne aykırıdır. Bu arada İstanbul 15., Ankara 41. ve İzmir 67. sıradalar. Tablo ilginç…  Peki büyükler bu kadar isteksizken, küçük vilayetler niye bu kadar kendilerini zorluyorlar?
Ne kadar hayırseverimiz, ne kadar gönüllümüz varmış? Şimdiye kadar neredeymişler diye sormayalım da, şöyle soralım Mersin ve Kırklareli valilerimize, 20 bini aşan gönüllüleriniz şu ana kadar kimlerle ilgilendiler, onlara ne tür katkılar yaptılar? Bu insanlar hangi eğitime ve formasyona sahipler? Kimsesiz çocuklar, yaşlılar, hastalarla iletişim kurma yetkisi alan bu kişiler ne kadar güvenilir? Hangi aşamalardan geçtiler?
Gönül elçilerinin aylık faaliyet raporları da hazırlaması gerekiyor.http://www.gonulelcileri.gov.tr/GirisModulu/fckeditor/userfiles/faaliyet_raporu_formu.pdf
Bütün valiliklerin web sayfalarında şu ifadeyle başlayan sunum yazıları var: “Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde gerçekleştirilen “Gönül Elçileri Projesi” Sayın Valimizin eşi…”
Böyle tanıtılınca proje, “yapmak mı, yapmamak mı ikilemi”nde zor bir durum ortaya çıkıyor. Valiler ve eşleri yaptıkları toplantılarda sanıyorum, “Gönüllü gönülsüz, aman Ankara’ya karşı mahcup olmayalım” diye diğer kamu görevlilerini sıkıştırıyorlardır. Bir çeşit “gönül elçileri” konulu mobbing de denebilir mi bilmiyorum. Çok zor bir iş gibi geldi bana…
***
Belediye Yasası’nın 77. Maddesi “Belediye hizmetlerine gönüllü katılım”, İl Özel İdaresi Yasasının 65. Maddesi “İl özel idaresi hizmetlerine gönüllü katılım” olarak bu hizmetleri düzenlenmiş. Her derde ilaç en büyük yerel yönetim birimi, hatta bölge yerel yönetimi yapılan büyükşehir belediyelerinin yasasına nedense bu hizmet konmamış. Belediye ve il özel idaresi yasalarında bu düzenleme olduğuna göre bırakın bu işleri belediyeler organize etsin öyleyse.
Batıda bu işleri belediyeler organize eder, belirli eğitim süreçleri ve yükümlülükleri vardır. Gönüllülük (voluntarism) çok önemli bir kurumdur, Batı sosyal, yönetsel ve siyasal süreçlerinde… Ama yöntemi bu değildir. STK’lar ve belediyeler öncülüğünde yürütülen sosyal sorumluluk projeleridirler…
Gönül elçisi uygulamasında, mevcut sisteme kayıt olanların ihtiyaç sahipleriyle eşleştirilmeleri konusunda objektif kriter, yol haritası, kılavuz veya yönteme dair hiçbir mevzuat yoktur. Her vali veya kaymakam kendi inisiyatifi ve mecburiyetiyle kendisine göre çalışma yapıyor. Örneğin, sisteme giriş yapan kişiler süzgeçten geçiriyor, muhtarlık veya çevreden ilgili kişi araştırılıyor. Tanınan, bilinen, kendisinden de emin olunan bir kişiyse, ikamet ettiği yere göre öncelikle Vakıflardan faydalanan ihtiyaç sahipleri arasından Vakıf heyeti seçim yaparak eşleştirmede bulunuyor. Hatta ihtiyaç sahibini gönül elçisinin seçmesine olanak da sağlanıyor.
Ancak, genelde uygulamada büyük kuşkular var... Gönül elçisi veya ihtiyaç sahibinin eşleştirilmesinde çok duyarlı olunması gerekiyor. Aksi halde, ‘gönül elçisi’ değil ‘suç elçisi’ üretilebilir. Önemli toplumsal sorunlar ortaya çıkabilir; emniyet ve asayiş olaylarının içinde, daha önce sıkça duyulan sahte aile hekimi, sağlık personeli, kamu görevlileri bölümüne sahte ‘gönül elçisi’, dolayısıyla suçlular eklemlenecektir. Kaldı ki, halen değişik yardım kuruluşlarından geldiklerini iddia ederek, yardım yapacaklarından bahisle masum vatandaşı dolandıran asayişi bozan suçlular mevcuttur.
Bu bakımdan ince eleyip sık dokumalı, abartılı rakamlar peşinde koşulmamalı; gönülden ve  samimi duygularla bu işi yapabilecek kişilerle gönüllülük topluma yayılmalıdır.
***
Bu proje, gösterişe dayalı bir PR çalışması olarak da değerlendiriliyor. Eğer öyle ise, politikacıların PR çalışmasının eziyeti, neden mülki idare amirlerinin sırtına yükleniyor.
“Seçilmişler”, her şeyin en iyisini ve doğrusunu yapıyor madem, bırakın bu işi de belediyeler yapsın.
Acaba şöyle bir anlayıştan olmasın?
“Seçilmişler, istediklerini yaparlar; atanmışlar emredilenleri.” Bu yüzden mi, bu zor ve çetrefilli iş, “atanmışlara” yani devlet memurlarına/temsilcilerine yüklenmiş…
Özellikle valilerin, “yapılamayacak olan işlere, yapılamaz  sayın Bakanım” diyebilmeleri gerek. Varsın Ankara’da “merkez valiliği” ile ödüllendirilsinler. “Başbakanımızı seviyorsanız süt için” diyen vali örnekleri iyi örnekler değildir. Bu tür söylemleri genelde politikacılar kullanır. Valilerimizin tamamını tenzih ederim, ama bu tür davranışlar genç meslektaşlar için doğru örnekler olamaz…
Hatalıysam ve bu konuda söylemek istedikleriniz varsaakifcukurcayir@gmail.com’a yazınız lütfen…